Doğadan korkarak, bir sığınak arayan ilkel insan kendi içinde doğanın tehdit edemeyeceği kadar büyük olma cesaretini bulmuş ve fırtınaların vahşi hayvanların, bilinmeyen nice tehlikenin doğurduğu korku ve dehşete rağmen onu hiç terk etmeyen, asla teslim olmasına izin vermeyen esrarengiz güç onuruna çevresindeki koruyucu işaretlerden, doğanın tehdidine karşı, kendine ait olan doğanın saldırısından korumak ve ruha inancını muhafaza etmek için çektiği sınırının işaretlerinden oluşan bir çember yaratmıştı. Üstündeki ölüm korkusuyla, bu işaretleri bir tılsım gibi kullandı. Bu dışavurumcu, tavrıyla güvendiği kendilerini korumasını umduğu, içlerinde bilinmeyen şeyin simgelerini oluşturdu. Hapsedildiği zindandan dışarı çıkmaya çalışan ruhun belirtisiydi bu simgeler. Paniğe uğramış ruhların verdiği bir tehlike işaretleriydi. Bu ruhsal yolculuk esnasında hiçbir resimsel kaygı taşımadan sadece içselliğin yansıtılabilmesi için çaba göstermiş ve kendince, bir “ ruhsal doğaçlama tavrı” oluşturmuştu ilkel olan insan.. Ve bu tavrı ile resim tarihinin başlangıcına öncülük etmiş oldu. Kazıma ,taş ile zımparalama, boyama işlemlerinden geçen bu koruyucu, simgeler tarihten günümüze kadar bize yol gösterici ögeler oldu.
Resim çalışmalarımda doğadaki doğal dokulardan yararlanarak, tuval üzerine sabitlemiş olduğum toprağı, kazıma, zımparalama işlemlerinden geçirerek saf pigmentler ve suluboya tekniği kullanarak bu ilkel ve koruyucu simgelerin günümüz resim sanatına taşımayı hedefleyerek başladığım yolculuk zamanla kendi içsel devinimlerim ve tinsel varlığımın da sürece dahil olmasıyla birlikte zihin süzgecimden geçmiş ve özgün simgeler oluşturma yolunda devam etmiştir. Görsel ve özgün bir anlatım dili yakalama çabası içerinde oluşturduğum simgeler belki de varlığından hiç haberdar olamadığımız türlerin hayal dünyamda çoğalması ile giderek ve özgün bir hal alarak varlığını ortaya koymuştur. Lisans döneminde başlayan ve lisans sonrası kendi çabalarım doğrultusunda belirli bir noktaya getirmeye çalıştığım resimsel çalışmalarımı, Lisansüstü eğitimle daha üst bir seviyeye taşıma çabası ile akademik anlamda yapacağım bilimsel araştırmalarımla desteklemeye, uzman bakış açıları ile yapacağım fikir alışverişlerin resimsel çabama katkı sağlayacağına inanarak lisansüstü eğitimler almayı hedefledim. Bu süre içerisinde çalışmalarımı ekolojik sanat üzerinde konumlandırarak ve Toprak etiği felsefesi ile destekleyerek üretimlerime devam ettim. Ekolojik dengenin Sürdürülebilmesi için insan merkezciliği reddederek canlı merkezli bir söylemi çerisinde işlerimi sürdürdüm. Doğanın kendi içerisinde dengesini koruyabilmesi için doğada var olan bütün canlıların yaşam haklarına saygı gösterilmesi gerektiğini vurgulayan vegan söylemlerimle destekledim. Temsili olarak hayvan figürlerini kullanarak toprağı kendi bağlamından kopartarak eserlerimin ana teması haline getirdiğim dönemde geçmişten bugüne doğada iz bırakma eyleminde olan insanların yaptığı simge ve semboller ile evrenin sonsuzluğu üzerine okumalar yapılmasını hedefledim.
Ancak akademik anlamda fikir ayrılıkları, yansıtmak istediğimi aktarmak konusunda çatışmalar ve kendi yolculuğumdaki arayışlarımı destekleme konusunda yetersiz kaldığını düşündüğüm için akademik alanda Lisansüstü eğitimi bırakıp yolculuğumda yalnız yürümeye karar verdim. Lisansüstü çalışmalarımda Türk kaya resimlerinde kullanılan hayvan figürlerinin yansıra kullanılan simgeleri dönem içerisin de neyi ifade ettiklerini derinlemesine incelemek, Sanat Tarihi Bölümü ile disiplinler arası bağlantılı kurarak çalışmalarımı devam ettirmek düşüncesini daha da genişleterek bilgi akışını ezoterik ve süpritül alan bilgileriyle destekleyerek ilerliyorum. Üretimlerimde Birleşmiş Milletlerin kadına yönelik uluslararası mücadele gününün sembolü olan turuncu rengini ağırlıklı olarak kullanıyorum. Ezoterik olarak güçlü bir anlan ifade eden turuncu rengi hayvan figürleri ile destekleyerek türcülük ve cinsiyetçilik arasındaki ayrımcılığı da ifşa etme eylemi içerindeyim. Evrenin bir bütün olarak ayrıştırmadan incelenmesinin yolculuğumda bana sonsuz kaynaklar sunacağının bilinci ile yol almaya devam ediyorum. İçimizde var olan bilgiyi ve bilgeliği kendi benliğimizin ötesinde bir farkındalıkla, sanat aracılığı ile aktarma çabası içerisinde yürüyorum. Çalışmalarımı,yolculuğumu Spiritülalizm ve Sanat Bağlamında değerlendirecek olursak;
2006-2010 yılında renklerin gücü ile yoğunlaşan tinsel arayışlarım beni görünenin ötesinde görülmeyeni görünür kılmaya yönlendirdi.2010-2016 döneminde yaptığım çalışmalarım gökyüzündeki gizemi keşfetmeye sürükledi. Gökyüzünde var olan doğaüstü görüntülerin olağan üstü yansımaları beslenme kaynağım oldu. ''Hava' elementini temsil eden 'Nebula' serimde gökyüzüyle kurduğum bu gizemli bağlantıyla eş zamanlı olarak köklenme, köklerin varoluş süreci, geçmişten günümüze uzanan sembollerin ezotorik anlam arayışları ile bağlantı kurarak tinsel alanı besleme dürtüsü ağır bastı. 'Toprak' elementini destekleyen bu çalışma döneminde 2010-2016 'Kerpiç Evler', 2018-2022 'Toprak İşler' ortaya çıktı. 2023 sonrası yaptığım çalışmalarımda figür ve sembollerin grif bir yapı içerisinde soyutlayarak topraktan 'Ateş'e dönüşüne seyirci oluduğum 'Mu' serisi ortaya çıktı . Dönemsel olarak değişim gösteren çalışmalarımda kalıplarında ötesinde yaşantılarımızın değişim ve dönüşümlerimizin bize sunduğu yansımlar ışığında kaynağın aktarılması için ve bu bağlantı ile kendimin en iyi versiyonunu yakalama arayışı içerisinde tinsel yolculuğuma devam ediyorum.
Ayşe Aygün